5 Haziran 2011 Pazar

125 Yıllık Efsane Mercedes Benz

Tesislere ilk girdiğimizde Biz Bir Aileyiz sloganı ile bir çok bilgi standları görüyoruz. Tabi ki de balonlar ile gerekli yönlendirmeler de yapılmış. (Danışma gibi) Güler yüzle karşılandıktan sonra ilk olarak hediye standına uğrayıp bir çanta dolusu hediye aldık. İçinden Daimler From the inventors of the automobile. An audio book Adında bir Cd çıktı. Deniz topu, frizbi, tişort,anket formu,şapka ve kurşun kalem. Hediyeler hoştu fakat kurşun kalem mantıksız bir hediye diye düşündüm o an. Sonradan lazım oldu birazdan anlatacağım. Devamı

lüle taşından pipo Beyaz Altın – Lületaşı

Lüle taşının en çok bulunduğu yer Eskişehir‘dir. İşlenmesi kolay beyaz gözenekli bir mineral. Lüle taşı en yayın şekilde pipo, tespih, sigara ağızlığı, biblo ve çeşitli süs eşyaları olarak işlenir.

Pipolarda genellikle türk padişahlarının figürleri yapılmaktadır. Bunun nedeni ise lüle taşının Türklere özgü olduğunu belirtmektir. Yurt dışına çok fazla pipo, satranç takımı, biblo gibi lüle taşlarından yapılmış süs eşyaları ihraç edilmektedir. Bölge halkının başlıca geçim kaynağı olan lületaşı, ülkemize büyük ölçüde Devamı

Yılmaz Morgül Disko Kralı 04.06.2011

Dün akşam zapping yapanlar veya seyretmeye dayananlar varsa görmüşlerdir ki Disko Kralı’nın gündem konuğu Yılmaz Morgül’dü. Programın hemen arkasından Twitter Türkiye’de gündem olmakla yetinmeyip, Twitter dünya çapında da TT oldu. Devamı

Nba Artık Shaq’sız

Amerika Profesyonel Basketbol Ligi‘nin gelmiş geçmiş en renkli karakteri ve şampiyonluklar yaşamış en başarılı oyuncusu Shaquille O’neal basketbolu bıraktı. Nba’in birçok takımında oynadı. Bulunduğu power forvet pozisyonunda dominant bir oyuncuydu. Durdurulamazdı. Los Angeles Lakers ve Miami‘de şampiyonluk yaşadı. Hollywood dünyasında da Nba’in karakteri oldu.Orlando Magic forması altında potayı direğiyle parçalayan basketini herkes hatırlar herhalde. Yetenekli bir oyuncuydu. All-Star maçlarına renk katardı. Türkiye’ye geleceği söyleniyor. Keşke basketbolu bırakmadan oynadığı takımla gelip bizim ligimizden bir takımla maç yapmasını isterdik.
Devamı

Yeniden Çocuk Olsak

Çocukluk yıllarıma yeniden dönme şansı verilseydi eğer özgürce koşardım sokaklarda, düşmeme, yaralanmama aldırış etmeden…
Yapamadığım uçurtmamı yapardım, özgürce uçururdum.
Çılgınca ağaçlara tırmanırdım, oracıkta yerdim meyvelerini yıkamaya gerek duymadan…
Hiç korkmazdım karanlıktan, hiç korkmazdım yorulmaktan ve hiç korkmazdım sokaktaki minnacık kediden…

En güzel elbisemi giyip, en güzel dansımı yapardım yine. Kimseye aldırmadan avazım çıktığı kadar bağırırdım. Ve ilk aşkımı bulurdum elinden tutup masumca oyunlar oynardım. Devamı

4 Haziran 2011 Cumartesi

Kars’a Kaşarlı Bal Heykeli

İnsanlık Anıtı’nın yıkımı devam ederken Kars Belediyesi kentin tanıtımı için bal ve kaşar anıtı yaptıracağını açıkladı.

Bir önceki belediye başkanının yaptırdığı heykelleri yıktırarak heykel karşıtı olarak bilinen Kars Belediye başkanı Nevzat Bozkuş kaşar ve bal heykelleri yaptırmak istediğini ve üzerindeki kötü imajdan kurtulmak istediğini ima etti. Ayrıcı bu tür heykellerin kenti tanıtacağını söyledi.

Peki bu kaşar ve bal betondan mı olacak? Bu kadar yoksul vatandaşımız varken bence gerçek bir kaşar kulesi dikilsin, acıkan ekmeğini alsın heykelin dibinde pikniğini yapsın. Bir tane heykel yaptırdınız, yıktınız. Bir daha yaptırıyorsunuz, acaba bu da yıkılır mı ? Kimin parasını neye göre harcıyorsunuz?

Yeni Bir Nefes Simge Sağın

8 ağustos İstanbul doğumlu olan Simge, müzisyen bir ailenin kızı olduğu için müzikle çok küçük yaşlarda tanıştı. Aslan burcu olan Simge Sağın temkinli ve detaycı olduğu çıkardığı albümde kendini belli ediyor.

Müzik sevgisi ve aşkını gizlemeden zaman kaybetmedi ve müzikle ilgili çalışmalarının devamını İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı Ses Eğitimi Bölümünü kazanarak ilerletti.

Okulda Alaattin Yavaşça, Selahaddin İçli gibi pek çok değerli müzisyenle tanışma ve çalışma şansını yakaladı.

Okuma sürecinde popüler müzik dünyasında çalışmaya başlayan Simge, ilk profesyonel deneyimini Zeynep Dizdar orkestrasında yaşadı.

Türkiye’nin en iyi kadın sesi ve vokallerinden olan Gülşen ile 4 yıl, Yaşar ile 2 yıl ve son olarak Türkiye’nin en başarılı söz ve müzik yazarı olan Serdar Ortaç ‘la 2 yıl çalıştı. Bunların dışında dizi müziği çalışmalarında da bulundu.

Kıraç’la yaptığı düet ile “Annem” dizisinin büyük ilgi gören jenerik müziği çok ilgi uyandırdı. Devamı

Haydar Tatilde, Bölüm 1 ve 2

Bir gün kadim dostlarımdan biriyle beraber ege kıyılarının fotoğraflarına bakıyorduk. “Vay be, ne güzel yerlermiş” derken, aklımıza normal bir insanın düşüneceği ama asla yapmayacağı bir fikir geldi.

Haydar: Oğlum gel buraları dolaşalım. Bir hafta tatilimiz var zaten. Eğleniriz biraz.
Burhan: Dolaşalım abi… Bana uyar, maceraya hasret kaldım zaten.
Haydar: Tamam! Yalnız karardan dönmek yok…
Burhan Dönersen sen dönersin…

Bunları konuştuğumuzda şubat aylarıydı. “Dolaşmak” diyorum ama öyle vasıtayla değil, yürüyerek dolaşacağız bütün Ege kıyılarını. Zaten manyaklık da bu ya! Aradan aylar geçti bu proje unutuldu tabi…En azından sadece unutan benmişim onu anladım. Tatile girmeye az bir zaman kalmıştı. Planı projeyi yaptığımız arkadaş geldi. Adı da Haydar’dır kendisinin. Haydar falan değil de işte bu yazıyı okuması ihtimalini verdiğimden ona Haydar diyeceğim.

Haydar: Hadi kalk! Alış verişe gidiyoruz.
Burhan: Ne alış verişi?
Haydar: Oğlum iki hafta sonra gideceğiz ya?
Burhan: Nereye?
Haydar: Hani yürüyecektik ya Ege sahilini?
Burhan Şaka değil miydi ulan o?
Haydar: Oğlum ben bütün organizasyonu yaptım. Bize liderlik vasfı taşıyan bir kılavuz lazım. Sen iyi anlarsın o işlerden.

Tabi “kılavuzluk, iyi anlamak, liderlik” gibi kelimeleri benim için telaffuz edildikten sonra, gazı sonuna kadar verilmiş bir jet ski edasıyla ben başladım hazırlanmaya. Yardıma muhtaç olanları yalnız bırakamazdım, ben ne bileyim en çok benim yardıma ihtiyacım olacak?

Bindik otobüse gittik Ezine’ye. Başladık yürümeye… Sırtımda nerden baksanız 40 kg’lik bir çanta var. Çadır, eşyalar falan derken bayağı bir yüklendim tabi… Lider de zaten benim ya eşek gibi verdiler yükü sırtıma. Şu fedakarlık huyumdan her zaman nefret etmişimdir zaten. Arada bir çantayı almak istiyorlar ama ben gücümden ve fedakarlığımdan taviz verir miyim hiç? “Yok kardeşim, ben taşırım” diyorum, erkekliğime toz kondurmuyorum. Devamı1 Devamı2

Mutant Kara Fatma

Üniversitede 3. senem. Bizim o zamanlar bir Osmanlıca hocamız vardı, akıllara zarar… Bir not tutturuyordu, dediğinden kimse bir şey anlamıyordu ki not tutabilelim. Ya! Not tutuyorum tutmasına da yazdığım nottan da bir şey anlayamıyorum yani. Can sıkıntısından bir süre sonra “Şampiyon Galatasaray” yazıyorum deftere, süslü süslü … Birkaç hafta böyle geçti tabi…

Sınıfta o zamanlar pek fazla insanla muhatap olmazdım. Birkaç tane arkadaşım vardı. Bunlardan biri de Güler’di. Güler okuldan çıktığımız bir akşam yanıma geldi ve eve kadar benimle yürümek istedi. Evlerimiz birbirine çok yakındı. Geçmiş gün… Muhabbetin tam olarak ne olduğunu hatırlamıyorum. Konuşarak güle oynaya gidiyoruz eve… Yolda bir böcek gördük. Böcek değil aslında efendim… Bildiğiniz hayvan. Hani Amerikan filmlerinde olur ya mutantlaşmış akrepler, örümcekler… Aha bu da kara fatmanın mutantlaşmışı. Anca bizim Türkler’de de kara fatma mutantlaşır zaten. Öyle böyle bir şey değil ama canavar gibi… Biz eğilmiş canavara bakarken, birden bir Toros yaklaştı. İçinden kalın çerçeveli gözlüğü olan bir amca indi. Takım elbiseli falan… Devamı

ABD’nin Ortadoğu Kuklaları

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ilk seçim zaferinden sonra o zamanki adıyla DTP’nin milletvekillerini çok ağır dille eleştirmiş ve DTP milletvekillerinin terör örgütü PKK’yı “terör örgütü” olarak sınıflandırmakları sürece onlarla hiç bir müzakerede bulunmayacağını söylemişti. Ancak gün oldu, devran döndü… Zamanın DTP milletvekilleri olan BDP milletvekillerine karşı sayın başbakanımız tavrını değiştirdi ya da değiştirmek zorunda kaldı. Hiç bir fikir paylaşımı yapmayacağı milletvekillerine karşı aynı dille bir daha hiç eleştiri yapmadı ve onları görüşmeye çağırmaktan da çekinmedi.

Tabi başbakanın BDP milletvekillerine karşı olan tavrının bu şekilde değişmesi insanların aklında soru işareti bıraktı.

Sayın başbakınımızın BDP milletvekillerine karşı tavrı Barak Obama’nın ve onun kurmaylarının Büyük Ortadoğu Projesi için yaptığı Türkiye gezileri sonrasında değişti. Barak Obama cami gezdi, camilerin mimarisi hakkında yorum yaptı, Türkiye’yi pohpohladı gitti. Pohpohlandığımız için biz de “tamam, Ortadoğu Projesi’nin lider ülkesiyiz” dedik, hemen… Tabi herkes Obama’nın Türkiye için medya karşısında söylediklerini tartışıp durdu. Hiç kimse bu gezinin asıl amacının tam olarak ne olduğunu da merak etmedi.Ortadoğu’da halklara özgürlük(!) verme siyaseri uygulayan Amerika’nın bu sefer hedefinde Türkiye vardı. Her ne kadar umduğu petrol rezervini bulamasa da Irak’a verdiği özgürlük ile Irak’ı parçalayan ABD yönetiminin Türkiye’de ki Kürt vatandaşlarımıza da özgürlük verme isteği bu proje kapsamındaydı. Devamı

Türkçe’nin Zenginliği

Son 4 yüzyıl’da dünyaya hükmeden bir İngiltere’nin (Amerika) bulunması ve İngilizce’nin dünya halkları tarafından da kolayca öğrenilen bir dil olmasından dolayı, bu dil kendi vatandaşlarımız tarafından da öğrenilmiş ve zaman içersinde İngilizce’nin yurdumuzdaki kullanılış biçimi abartılmıştır. Bu yüzden dünyaca konuşulan, işe alınma sebebi olan bir dil karşısında Türkçe’nin yetersiz olduğu iddiası doğmuştur. Bunun aslını öğrenebilmek için iki dilin inceleme altına alınması gerekir.

Bilim adamlarının son incelemelerine göre artık dünyanın ortak dili olan İngilizce’nin değişmesi ve bunun yerine daha yapıcı ve gelişmeye açık bir dilin gelmesi düşünülmektedir. Artık İngilizce büyüme sürecini tamamlamıştır. Peki Türkçe’ye oranla çok daha yeni bir dil sayılabilecek İngilizce’nin doyma noktasına gelmesinin nedenleri nedir? İngilizce, Hint-Avrupa dil ailesine bağlı bir dildir. Dilin kendi yapısından dolayı türeyemez. Türese bile bu dilde bir kaos oluşturur. Buna örnek olarak Türkçe’den “balıkçılık” kelimesini örnek gösterelim. Kelimenin kökü “balık”tır. Balık kelimesinin Türk Dünyası’na girmesiyle bu işi meslek edinenlere “balık-çı” denmiştir, bu mesleğe ise “balık-çı-lık”, balık avlama eylemine de “balık tutmak” denmiştir. Şimdi balık kelimesinin İngilizce’ de ki türemesine bakalım. Kelimenin aslı “fish” tir…. Balık avlama eylemine “fishing” denmiştir. Balıkçılığı meslek edinenlere “fisherman” ve balıkçılık mesleğine “fishing” denmiştir. Dikkat edilirse Türkçe ‘de üç taraflı bir türeme gözükürken İngilizce türeme adına bir şey yoktur. Ortada türetilen hiç bir şey yoktur çünkü İngilizce’ de “fisherman” denen olguda iki isim yan yana getirilmiştir ve dil bilgisi kurallarına göre de buna bir türeme denemez. (Bu durum isim+fiil türemelerinde daha farklıdır) Bu tarz hile saydığımız türemeler Hint-Avrupa Dil Ailesi’ne bağlı birkaç dilde bulunmaktadır. Bundan başka bir de “fishing” örneği vardır. Sonuna “-ing” takısı getirilmiş bu türemedeyse akıllara soru işaretleri gelmektedir.”-ing” eki İngilizce’ de şimdiki zamanı bildiren bir ektir. Hani derler ya İngilizce ‘ yi Türk mantığıyla düşünmemek gerekir. Devamı

Yazar adayları için…

İnsanlar iş ve çalışma dışında kalemi neden ellerine alırlar? Çünkü içlerinde ki duygu yoğunluğunu bastırabilmek için en iyi yol budur. Konuşmak ve yazmak çok farklı şeylerdir. Konuşurken duygularınızı birden bire istediğiniz gibi anlatma ihtimaliniz çok düşüktür. İstediğiniz ahengi yakalayamazsınız, söylemek istediklerinizi süsleyemezsiniz; ancak yazma öyle değildir. İlk önce yazacağınız şeyler için plan program yapabilirsiniz, ustanızın eserlerinden faydalanıp esinlenebilirsiniz, araştırma yapabilirsiniz… Yazar olmak için bunlar ilk adımlardır. Yazar nedir? Yazar nasıl olunur? Aslında bu soruların cevabı görecelidir. Kimine göre sanatsız bir yazı hiçtir, kimine göre ise karalama defterine yazılanlar bile bir şeyler ifade eder; ancak muhakkak ki yazar olma konusunda hakkında varlığı reddedilemeyecek bazı unsurlar da vardır.

Yazar olmanın esası okumaya dayanır. Okuma yoluyla kişinin hem imla bilgisi, hem dil bilgisi hem de edebi bilgisi artar. Bir yazar adayı duygularını en iyi şekilde ifade etmesi için çok iyi imla ve dil bilgisine sahip olmalıdır. Yazılan eserlerde (özellikle şiirlerde) vurgulama çok önemlidir, vurgulamaya da en çok yardımcı olan husus ise imladır. Bunun yanı sıra doğru bir yerde, doğru kullanılan bir tane sözcük bile sizi edebiyatın unutulmazların arasına sokabilir. Bizim edebiyatımızda bir kelimeyi aylarca düşünen şairlerimiz bulunmaktadır. Bir yazarın iyi bir dilbilgisi ve iyi bir imla bilgisine sahip olmadığı takdirde yazmış olduğu eserlerde anlam karmaşasına, anlatım bozukluğuna ve dil bilgisi hatalarına sıkça rastlanabilir ve yazılmış eser okur için tam bir eziyete dönebilir. Yazar adayı kimse eserler okudukça, yavaş yavaş da olsa kendisine zaman içerisinde bir usta belirler. Yazar olmaya hevesli herkesin muhakkak bir ustası vardır. İlk başlarda ustası gibi düşünmeye çalışır. Şiir yazıyorsa onun gibi sanat yapmak ister. Deneme yazıyorsa onun bakış açısıyla bakmak ister. Bu aslında biraz da bizim tasavvufi edebiyatımızdan kalan usta-çırak ilişkisine benzer. Eserlerde özgünlük ise yazar adayının örnek aldığı ustanın yaptığı sanatın veya denemelerde kullandığı bakış açısının üstüne kendi yorumlarını katmasıyla kazanılır. Bu yorumlar zaman içerisinden ustasından çok daha farklı olmasına neden olacaktır. Günümüz yazarlarına sorduğunuzda çoğunun bir esin kaynağı olduğunu göreceksiniz. Yani yazarlık kaba bir dille söylemek gerekirse, birazcık da olsa masum bir hırsızlıkla başlar.

Tabi yazarın duygu yoğunluğunu yaşamasın

Devamı

3 Haziran 2011 Belçika – Türkiye maçı

Kırmızı Beyazlılarımız, 3 Haziran 2011 Belçika – Türkiye maçını dün oynadı. Oğuz Çetin etkisi altında oluşturulan kadroda yıldızlaşan oyuncular Selçuk Şahin, Çağlar ve Mehmet Topal oldu. Arda’nın yaptığı asist ise unutulmazlar arasında yerini aldı. Maçın 1-1 sonuçlanması bir maç eksiği olan milli takımımız için avantajlı bir sonuç oldu. 4. dakika da Ogunjimi ‘ nin attığı erken gole 22.dakikada Burak ile cevap verdik. Genel anlamda vasat bir performans sergilerken 75. dakikada Belçika’nın kazandığı penaltıyı auta gönderen Witsel tam bir kazma olduğunu göstererek yüreklerimize su serpti.

Maçı tek kelime ile özetlemek gerekirse “Şanslıydık…”. Video ile özetlemek gerekirse 3 Haziran 2011 Belçika – Türkiye maçının özet görüntüleri, önemli anları, kritik dakikaları sizinle.

Devamı

Türkiye’de Bürokrasi

Genelde kendimle ilgili resmi işleri pek sallamam, hatta sallamaktan ziyade resmi dairelere gitmekten nefret ederim. Bürokrasi dendiği zaman tüylerim diken diken olur. En son nüfus kağıdımı kaybedişimde bile nüfus dairesine gitmiş, ortamın kokusuna ve önümde on binlerin olduğu sıranın sıkıntısına dayanamayıp oradan ayrılmış, nüfus kağıdını aylarca sonra geri almışlığım vardır. Öylesine diskeleniyorum yani bürokrasiden.

Elbette kendime göre sebeplerim var tabi. Zamanında bir eve yeni taşındık. Tabi o zamanlar öğrenciyiz. Eve masraf yaparken cebimizdeki tüm para bitti. Sadece doğal gazı açtırmak için olan para kaldı… Ha! Bir de 5 tl. Onu da yol parası olarak harcayacağım. Kış ayı haliyle… Kuzenle birbirimize sarılıp sonra da donup, Bulvar gazetesinin manşetlerine “kız kardeşlerin hazin sonu” diye manşet olmak istemiyoruz. Öğrencilik hali işte… Evden indim çıktım yola. Tabi 5 tl’nin yeterli olacağını sanıyorum, ben…

En yakın doğal gaz gişesine gittim anlattım durumu:

+Abi bizim evin doğalgazını açtırmak istiyordum ama…
Dayı bilgisayardan hiç başını kaldırmadan konuşuyor. Sanki başına, işini yapmaya çalışırken bir ruh hastası rahatsız etmeye çalışıyormuş gibi sallamıyor yani:
-75 tl ve ikametgah kağıdı.
+Abi biz öğrenciyiz, ne ikametgahı?
-Beni ilgilemez! Muhtardan iste versin!
+Peki abi…

Gittim sonra muhtara tabi…

Devamı

Malkara’ya bir otobüs yolculuğu

Küçük yerleşim birimlerinin otobüs firmaları felaket olur, otobüsleri de aynı derece… Bir kere firma size bilet kesmemek için elinden geleni yapar:

-Abi ben bir bilet alacaktım, Malkara’ya…
+Otobüs hazır, hemen kalkacak. Git bin! Şimdi kalkıyo, şimdi…

Aradan 5 dakika geçer, 10 dakika geçer… Otobüs kalkmaz. Otobüs firmasının tongasına düşmüşsünüzdür. İşte ben de o gün otobüs şirketinin şirketine geldim. Allem ettiler, kallem ettiler bana bilet kesmediler. Dedim;

“Bir şey olmaz, hani. Kaç kişi gider ki Malkara’ya?”

Biraz zaman geçti. Otobüs neredeyse dolacak. Muavin de: “git arkaya otur” dedi bana. Şehirler arası veya uzun yolda yolculuk yapanlar bilmezler. Böyle ilçe firmalarının muavinleri çok artist olur. Bir ara hanginizin muavin, hanginizin yolcu olduğunu bile şaşırabilirsiniz yani. Bir su istersiniz, döveceklermiş gibi bakarlar, oflarlar, puflarlar. Bir daha da bir şey isteyemezsiniz zaten. Yolculuk sırasında yaşlı kadınlara anne, yaşlı adamlara dayı, diğerlerine de birader der bunlar. Ha! Genç kızlara da bir şey demezler tabi. Sınırsız yardım ve bisküvi ikramı yaparlar bunlara. Boşuna dememişler “dünya kadar malın olacağına” diye…

Devamı

Oltu Taşı

Erzurum ili Oltu ilçesi ve çevresinde çıkartılan Oltu taşı çok değerli bir taştır. Bu taş işlenerek tespih, kolye, yüzük ve süs eşyalarında kullanılır. En büyük özelliği siyah parlak olmasıdır ki diğerlerinden ayıran özelliktir bu. Bu taş ile işlenmiş takılar kullanıldıkça parlaklaşır ve güzelleşir, rengini ortamın rengine göre ayarlar.

Oltu taşına Erzurum Kehribarı da denilmektedir. Bir zamanlar nazar boncuğunda kullanılmasına rağmen günümüzde sadece süs eşyalarında kullanılmaktadır. Karakehribar da denilen taşa Latincede Jayet olarak adlandırılır.
oltu taşı süs eşyaları

Oltu taşının en çok siyah renkli olanları tercih edilir. Koyu kahve, sarı, gri ve yeşilimsi tonlarıda bulunur.Kolay işlenebilen bu maden karbon bileşenidir. 3213 sayılı Maden Kanun’a göre kıymetli taşlar arasında olduğu tescil edilmiştir.

Devamı

Bursaya Geliş

Sene 2001, o zamanlar daha yeni kazanmışız üniversiteyi. Kampüse gittik tabi ortam güzel, kampüs bizim Malkara kadar. “Malkara neresi diye” soracaksınız hemen tabi… Efendim, Malkara zamanında bölgenin yerlisi tarafından Trakya Bölgesi’nde aranıp bulunmuş, oralardaki tek tepeye itinayla kurulmuş gereksiz bir yer. Çok da önemli değil hani nerde olduğu canım! Abuk sabuk sorular sormayın mesele anlatırken. Sonra birden farkettik ki bizim bölüm üniversitenin üvey evladı. Ali Osman Sönmez Kampüsü’ndeymiş. Neyse küfrede küfrede biniyoruz otobüse “nerden düştük buraya” nidalarıyla beraber. Tabi yeni olduğumuz için nerede inmemiz gerektiğini bilmiyoruz. Ordaki Şöför amcaya güvercin adımlarla yaklaşıp:

-Meleba abi!
+Buyur yiğenim
-Abi ben, Ali Osman Sönmez Kampüsü’nde ineceğim ama nerde bilmiyorum. Beni indirir misin orda?
+Tabi sen merak etme. Otur arka koltuğa hemen ben sana söyleyeceğim.
-Sağol abi!

Devamı

Agresif Kaleci

Eskiden ben kaleciydim. Bir tane kel hocamız vardı bizim. Birbirimizi hiç sevmezdik. Bunun asıl nedeni beni daha ufakken yedek bırakmasıdır. Benim hocayı babama şikayet etmemle futbol talihim değişmiştir, o başka. Babam artık bizim hocayı ne hale getirmişse, o günden sonra hiç yedek kalmadım. Hoca hep bana sevgi dolu yaklaşmaya çalışmış ama nefret dolu gözleri de dikkatimden kaçmamıştır.

Defans oynuyordum küçük yaşlarda tabi… Hatta bir lakabım bile vardı. İrlanda fırtınası… Hoca bilmem, neden? Sanırım yüksek başarılarımdan olsa gerek bir gün “geç lan kaleye” dedi. O günden sonra kaleci oldum. Alpay’ın defansa geçmesi misali…

Devamı

İlk AŞK

Murat diye bir arkadaşım vardı benim. Hala daha var kendisi. Sanırım kendisi benim ezelden beridir arkadaşım. Ezel diyorum çünkü ben kendimi ilk bildiğim zaman Annem vardı, babam vardı, abim, ablam vardı, aha bir de bu Murat vardı.

Efendim kendisiyle daha ilkokul zamanlarında yemediğimiz halt kalmamıştı. O zamanlar tabi çok zikzaklı bir ilişkimiz vardı. İkimizin arasındaki barışı tek sağlayan etken ise abimdi. Barış olduğu zamanlarda çok ilginç olaylara imza atardık beraber. O zamanlar ona Murti derdik. Onu çocukluk yıllarımda ne kadar kavga etsek bile çok severdim ve sanırım sevdiğimden dolayı olsa gerek herkese çekinmeden kaldırdığım elimi bir tek ona kaldıramazdım.

Biz Murat’la beraber daha ilkokul üçteyken bir Karabela Çetesi kurduk.

Devamı

Kırk Yıldır Sefalette Bu Ahmet

Bursa’ya gittiğimin ikinci günü, Bursa’da oturan akrabaların ziyaretine gitmeye karar verdim. Elde bir adres, düştüm yola… Metroya bindim, indim Santral Garaj’da… Bilmem sizde var mıdır böyle huy? Ama ilk kez gittiğim yerlerde kendime hep bir merkez seçerim ben. Benim merkezim de Santral Garaj’dı. Başka bir yer de bilmiyordum hani…

Elimdeki kağıtta “İnegöl Çarşısı, Heykel” ve bir de dükkan ismi yazıyordu. Heykel’i de, İnegöl Çarşısı’nı da bilmiyordum. Santral Garaj’da dolmuşçuların birine sordum. “Abi, bu Heykel’e nasıl gidilir” diye. O da bana uçsuz bucaksız bir yokuş gösterip “Burdan yukarı çıkacaksın” dedi.

Sonbahar aylarıydı ama hava gerçekten çok sıcaktı, hele benim gibi tembel biri için o sıcakta o yokuşu çıkmak tam bir eziyetti. Nazlana nazlana çıktım yokuşu. Tabi arada da kendime söyleniyorum yine “ne işin vardı da geldin buralara, rahat mı battı” diye… Neyse yarım saat sonra falan bir heykel çıktı karşıma. O kadar büyük heykel de hiç görmemişim daha. “Aha işte heykel” dedim ben de… Heykel daha ne kadar uzakta olabilirdi ki zaten. Efendim bende bir sevinç, bir heyecan… Anlatamam… Neredeyse gidip heykele sarılacağım. O derece yorulmuşum, bezmişim yani. “Soğuk bir şey ikram ederler, ben de ne güzel içerim onu” diye düşünerekten başladım İnegöl Çarşısı’nı aramaya. Bilmiyorum, rahmetli Kemal Sunal beni görseydi ne derdi halime?

Devamı

3 Haziran 2011 Cuma

Oltu taşı Erzurum kehribarı



Erzurum kehribarı anlamına gelen Oltu taşı hakkında herşey, bilinmesi gerekenler ve oltu taşı hediyelik eşyaları | jayet
Oltu tespihi

Erzurum ili Oltu ilçesi ve çevresinde çıkartılan Oltu taşı çok değerli bir taştır. Bu taş işlenerek tespih, kolye, yüzük ve süs eşyalarında kullanılır. En büyük özelliği siyah parlak olmasıdır ki diğerlerinden ayıran özelliktir bu. Bu taş ile işlenmiş takılar kullanıldıkça parlaklaşır ve güzelleşir, rengini ortamın rengine göre ayarlar.

Oltu taşına Erzurum Kehribarı da denilmektedir. Bir zamanlar nazar boncuğunda kullanılmasına rağmen günümüzde sadece süs eşyalarında kullanılmaktadır. Karakehribar da denilen taşa Latincede Jayet olarak adlandırılır.
Devamı