4 Haziran 2011 Cumartesi

Kırk Yıldır Sefalette Bu Ahmet

Bursa’ya gittiğimin ikinci günü, Bursa’da oturan akrabaların ziyaretine gitmeye karar verdim. Elde bir adres, düştüm yola… Metroya bindim, indim Santral Garaj’da… Bilmem sizde var mıdır böyle huy? Ama ilk kez gittiğim yerlerde kendime hep bir merkez seçerim ben. Benim merkezim de Santral Garaj’dı. Başka bir yer de bilmiyordum hani…

Elimdeki kağıtta “İnegöl Çarşısı, Heykel” ve bir de dükkan ismi yazıyordu. Heykel’i de, İnegöl Çarşısı’nı da bilmiyordum. Santral Garaj’da dolmuşçuların birine sordum. “Abi, bu Heykel’e nasıl gidilir” diye. O da bana uçsuz bucaksız bir yokuş gösterip “Burdan yukarı çıkacaksın” dedi.

Sonbahar aylarıydı ama hava gerçekten çok sıcaktı, hele benim gibi tembel biri için o sıcakta o yokuşu çıkmak tam bir eziyetti. Nazlana nazlana çıktım yokuşu. Tabi arada da kendime söyleniyorum yine “ne işin vardı da geldin buralara, rahat mı battı” diye… Neyse yarım saat sonra falan bir heykel çıktı karşıma. O kadar büyük heykel de hiç görmemişim daha. “Aha işte heykel” dedim ben de… Heykel daha ne kadar uzakta olabilirdi ki zaten. Efendim bende bir sevinç, bir heyecan… Anlatamam… Neredeyse gidip heykele sarılacağım. O derece yorulmuşum, bezmişim yani. “Soğuk bir şey ikram ederler, ben de ne güzel içerim onu” diye düşünerekten başladım İnegöl Çarşısı’nı aramaya. Bilmiyorum, rahmetli Kemal Sunal beni görseydi ne derdi halime?

Devamı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder